Evvela İran’ın ne Sûriye ne de Irak’a benzemediğini, devletli seviyede kuvvetli bir millî yapısının olduğuna dikkat çekmek lâzım. Bu saldırı İran’ın içinde son zamanlarda zayıflamış olan dayanışma duygularını son derecede kuvvetlendireceğini öngörebiliriz. Bu da
yıkmak istedikleri rejime hayâtiyet kazandıracaktır
. Bu operasyonu sâdece İran’ın nükleer tesisleri başta olmak üzere enerji merkezleriyle sınırlı tutacaklar görünüyor. İran’ın askerî kapasitesinin ne olduğunu tam olarak bilmiyoruz. İsrâil’e karşı yaptığı iki hava saldırısındaki manzara bunu değerlendirmek için kâfi gelmeyecektir. İran’ın askerîi kuvvetini tam kapasite devreye aldığında İsrâil ve ABD ittifâkının nasıl bir bedel ödeyeceğini bilmiyoruz. En azından,
ABD’nin yakın coğrafyadaki sayısı hayli kabarık olan üslerinin tamâmının korunması ne kadar mümkün olabilecektir,
bilemiyoruz. Hâsılı, neticede İran’ın kazanması mümkün görünmese de,
karşı tarafı uğrayacağı tahribatın pek de ihmâl edilebilir cinsten olmayabileceğini
hesâba katmak gerekir. Burada Türkiye’nin konumunu da dikkate almak gerekiyor. Basitleştirerek ortaya koyalım: Farazâ, ABD uçakları İncirlik’ten hareketle İran’ı bombalarsa, İran füzelerinin bu üssü hedef almayacağının garantisi nedir? İlâveten İran, kendisine karşı kurulduğu alenen bilinen Kürecik’i açık bir hedef olarak görür mü? Bu savaş bir aşamada Türkiye’yi de içine alır mı?
Acaba savaşı başlatıp, belli bir aşamada bir Türk-Fars savaşına dönüştürüp aradan çekilmek mi hesaplanıyor
? Bu ihtimâl karşısında, “Allah yazdıysa bozsun” diye dua etmek gerekiyor. Çünkü bu senaryonun hayatta karşılık bulması, her iki kadim devlet ve millet için en az yüz sene kaybetmek olacaktır. Şimdi soralım, İsrâil için bu senaryonun, senaryolar arasında en kremalı olanı değil midir? Doğrusu, ben
her iki devletin hâfızasının kuvvetine
inanıyorum. Bu hususta her iki devletin de kâfi miktarda şerbetli olduğunu düşünüyorum.